8 Ağustos 2014 Cuma

KENDİNİ TANIMA


Bugünlerde yağmur İstanbul için, felaket, sel, su baskınları, karmaşa, çile demek! Benim içinse bereket, güzellik, suyun yeryüzüyle birleştiğinde çıkardığı doğal müziği dinlemenin keyfi... Keyifle mutfak masama kurulmuş bu yazıyı yazarken, yağmurun gürültüsünü evime doldurmak için camları perdeleri sonuna kadar açtım, varsın yerler azcık ıslansın... Yağmurun, zen müziğinin ve kaygılı zihnimin gürültüleri arasında kendimi gömdüğüm Doğan Cüceloğlu ustanın kitabındaki "Kendini Tanıma" ile ilgili kısmı içindeki anlamlı öyküsüyle birlikte buraya taşımak istedim.

"...Duygu ve düşüncelerini süzgeçten geçirmeden ifade edebilen çocuk, nasıl oluyor da, büyüyünce duygu ve düşüncelerini denetledikten sonra değiştirerek ifade eden bir kimse haline dönüşüyor?

Bu sorunun cevabı çocuğun büyürken aldığı terbiye ve yetiştiriliş biçiminde yatar. Çocuğun içinde yetiştiği çevre sürekli olarak hangi duygu ve düşüncelerin kabul edilebilecek, hangilerinin kabul edilemeyecek türden olduğunu belirtir. İstenmeyen duyguları açığa vurursa ya dayak ya azarlama ya da başka bir tür cezayla karşılaşır. Örneğin eve gelen konuğun yanına gidip de, "Sen pis kokuyorsun! Hiç banyo yapmaz mısın?" derse, orada bulunan yetişkin çocuğu hemen kapı dışarı eder. Bu tür birkaç cezalandırmadan sonra çocuk, "Kimsenin yüzüne doğruyu söylememem gerekiyor," genellemesine ulaşabilir.

Çocuğun cinsiyetiyle ilgili soruları, çoğu kez, hemen önlenir ve zamanla çocuk, cinselliğin, konuşulmaması gereken "kötü" bir konu olduğunu öğrenir. Hatta, çocuk sadece konuşmamaya değil, yasaklanan konularda düşünmemeye de koşullanır. Yasaklanan konularda düşünmesi körlenir, ne var ki düşünmemek, bu konularda ilgili duyguların da yok olduğu anlamına gelmez. Duygular vardır, fakat bu duyguların ifadeleri bastırılır. Bastırılan duygular bilinçaltına itilir, artık onları tanımak, bu duyguların farkına varmak, güçleşir. Ne var ki, beden bu duyguları kendinde barındırır. Bedenin vermiş olduğu belirtiler dinlenirse, tanınması güçleşmiş, bir köşeye itilmiş olan duyguların farkına varılabilir. Söz konusu olan, beden dilidir.

İçteki gerçek duyguları , heyecanları ve tutumları belirten "beden dili" nasıl öğrenilir? Bedenin değişik kimseler ve olaylara vermiş olduğu tepkiler dinlenirse, bu dil öğrenilebilir.

Şimdi kendi yaşam ve deneyimlerimden bir örnek vererek konuyu açmak istiyorum:

Tanıdığım bir tarım mühendisi, büyük kentin olanaklarından yararlanabilmek için Tarım Bakanlığı'na atamasını istiyordu. Böylece tiyatroya, operaya ve konserlere daha rahatlıkla gidebileceğini, arkadaşlarıyla daha sık buluşabileceğini ve çocukların daha kaliteli okullarda okuyabileceğini söylüyordu. Bir süre sonra karşılaştığımda bana ilginç gelen şu olayı anlattı:

"Tayin işlerini takip için sık sık Ankara'ya gidip gelmem gerekti. Gelişlerimde ortaya çıkan bazı bedensel değişiklikleri önceleri farketmedim, ne var ki, sonraları dikkatimi çekmeye başladı. Ne zaman Ankara'ya gelsem, başım ağrımaya başlıyor, sanki nefes darlığı çekiyormuşum gibi sık sık derin soluk alma ihtiyacı duyuyorum! İçimde nedenini bilmediğim bir kızgınlık oluyor, sanki dolmuştakilerle kavga etmek istiyorum, ne var ki, niçin kavga etmek istediğimi bilmiyorum. Aynı şey geçenlerde İstanbul'a gittiğimde de başıma geldi. Oysa şimdi çalıştığım Devlet Üretme Çiftliği'ne gittiğimde içimi bir huzur kapsıyor. Ağaçlarla uğraşmaktan, meyvaları toplamaktan, onların bakımıyla ilgilenmekten büyük zevk alıyorum. Ben büyük kentlerden hoşlanırım diyerek kendimi aldatıyormuşum. Bedenim, "Büyük kentten hoşlanmıyorum" diye bağırıyormuş. Şimdi önceden vermiş olduğum karardan vazgeçtim ve tayinimin durdurulması için Bakanlığa başvurdum."

Bedeninin dilini anlamaya başlayan kişi, yaşam biçimiyle ilgili daha yerinde kararlar verebilecek duruma gelir. Örneğin, arkadaşınızla gerçekten hoşça vakit geçiriyor musunuz, yoksa zorunlu olduğunuz için mi O' nu ziyaret ediyorsunuz? Yaşamınızda önemli olan bir kişiden sürekli sakladığınız bir sırrınız var mı? Bazen kendinizin bile inanmadığı şeyleri, karşınızdakini hoşnut etmek için söyler misiniz? Bırakın bunların cevabını bedeniniz versin."




Kitap: İnsan İnsana - 49.Baskı ( Sayfa 95-96-97)



Bir düşünce var olduğu andan itibaren çoğalmaya başlar. Güzel düşünelim, güzel yaşayalım, güzellikleri çoğaltalım. Sayfam; Doğan Cüceloğlu'nun yüreğinden taşıp çoğalarak evrene yayılan güzellikler için bir durak. Ben şimdi ara verdiğim bu okuma yolculuğuma kaldığım yerden devam ediyorum...

.
.
.