Tepemde sürekli bıdı bıdılaar!
Her şeye boş verdimse de boş vermedim bir bakıma. Boş
vermediklerimi anlatamayışımdan susuşum. Sustum. Boşuna, ne kadar anlatırsam anlatayım
bitmiyor bıdılar! Çareyi kendimi odama kapatmakta buldum. Belki uzaklaştıkça
yok olma ihtimali yükselir diye bıdıların!
Emin değilim!
Cold Play: In my place
O günden beri; o kısa filmden beri bende aynı soruyu
soruyorum: Mutlu musun?
Daha mutlu olduğunu söyleyen çıkmadı. ( Ayşegül hariç, o
kuru fasulye ) Yeni çağ akımı mıdır,
metropolleşmemizin hediyesi midir mutsuzluk? Tam olarak sebebi nedir? Biçimi ne
biçimdir? Cevaplar hep aynı kapıya çıkardı beni. Herkes mutsuz!!!
Arada çocukluğuma iniyorum oradan ilk gençlime çıkıyorum.
Şuan ikinci gençliğimi yaşıyorum gibiyim sanki. Zaman kavramı aptal bir
matematik sorusu gibi benim için. Hiçbir zaman çözmekten keyif almadığım
matematik denklemlerinden hiç ayırt
etmediğim için ikisini de tarihimin derinliklerine salladım. Ne var ki tarih
zamandan bağımsız düşünülebilen bir olgu değil. Üstelik çok gerçek. Unutulan en
büyük zamanlar tarihin içinde. Zamanda döner dolanır ayağımıza takılır.
Kafamızı gözümüzü yarar. Bazen kalbimizi yaralar. Kaçış yok.
Bıdılar her yerdeler!
Çağın omzuma yüklediklerinden silkinmeye gayret ediyorum.
Omuz silktikçe ben daha bir gayretle çıkırdıyor akreple yelkovan. Sürekli bir
dıgıdık durumları zamanın ibrelerinde. Soluksuz, sonsuz, kaç trilyonuncu
turlarındalar. Sayamıyorum! Aman Allah’ım…
-
Napıyorsun?
-
Hiçbirşey.
-
?!
-
Hiç bir şey yapmıyor musun?
-
Hiçbirşey yapmıyorum.
-
Ya okul?!
-
O zaten bir hiç. Bende yokum aslında şuanda.
Rıhtım da bomboş . Sen de kendi kendine konuşuyorsun.
-
!?
-
Peki ya nasılsın?
-
Kim?
-
Sen?
- Ya sen?
Mutlu musun?!..
…
09 Mayıs 2007 /
Çarşamba
Saat: 01:00
İstanbul- odam