Sıfır ikiyüzoniki ikiyüzdoksanüç otuziki
yetmişyediyi arayıp telefona çıkan ilk kişiye - aloo beni aramışsınız- demek
istiyorum. Telefonu açan kişi beni tanımıycak biliyorum. -Siz kimsiniz
hanfendi, diyecek. Ben kanatlı kapının demir sürgüsü, belik belik saçlarının
örgüsü,… Alooo…Beni aramışsınız bulamamışsınız. Halbuse ben hep buradaydım.
Burada bu ahizenin karşı ucunda. Bu kadar eziyet etmek istemezdim varken yok
gibi görünmek hiçken hep olmak azken pek olmak bu kadar bekletmek istemezdim
cümle âlinizi. Lâkin hayat hiç kolay olmadı şu numaralarınızı çevirdiğim ana
kadar, malum okul öğrencilik kolay değil. Hepsi eksiye programlı bilançolar
dünyasından çizgili dünyalara uzandı yollar, düştüm yuvarlandım durmadım koşmadım
yürüdüm de yürüdüm. Lastik kemerimden bir çizviye takılmışım köşeyi dönerken
kurtulmak için geri döndüm meğer rotam şaşmış uzadıkça uzamış belimdeki lastik
kopmamış. İyi ki koşmamışım dedim kendi kendime ondan sonra kopmayan lastik
sinek gibi çekip yapıştırmamışsa fazla asılmadım ondan. Ya lastik kopsa kel
görünseydi! Takkemiydi?!. Çiz babam çiz die çok işkenceler ettiler bize.
Haberin yok. İtilmiş gibi bir luzumsuz savaş sahnesinin içine: baktım göremedim
önceleri sonra gördüm anlamadım anladım bilemedim bildim vazgeçemedim
yenildim yıkıldım, düştüm ama tutundum bir çizviye, alçak tepelerden geçtim
yükseklere konamadım daha olmadı kanatlar çizdim orantıyı tutturamamışım!
yüksek tepelerin eteklerine basamaklar çizdim basamadım, çizgi çiviler çaktım adını
çizviye yaptım, basamamaklara ali canlar ayşeler resmettim arkadan gelenler
yönünü bulsunlar kayıp düşmesinler die, kötümü ettim, uçurumlardan direklerden
virajlardan son anda döndüm, yüzme bilsem keşke denizleri aşıp gelemedim mecbur
karayollarını kullandım haliyle uzadı vakit aldı. Terminaller filan. Hiç haz
etmem o bol sinekli karanlık soğuk kapısında sigara tiryakilerinin kışları it
gibi titreştiği yerleri. Hani çok beklemiş yorulmuşsanız diyorum bi çay
içseydiniz kola içseydiniz soğuk su içseydiniz. Buradayım işte ahizenin diğer
ucunda buradaaa.–Siz kimisiniz hanfendi?! Ben yani benim.Biz sizi aramadık
benim hanım, dicek E noldu şimdi bu zamana kadar aramadınız da noldu. Çok iyi
bir halt etmemişsiniz. Arasaydınız şayet, size pamuk şekerler alırdım,
çikolatalar alırdım; oyuncaklar alırdım, pamuk pirensesle yedi cüceleri
anlatırdım, başka başka masallar, atlı karıncaya bindirirdim, size pilav
yapardım! Desem diyorum. Ama olur olur ya tanıdık bir ses çıkar. Aaa kıs naber
deyiverir. Bizim eski bahçenin horozu Pıtırdan konuşmaya başlarız. Pıtır hani
şu bir vakitler Güneştepe’nin Güneş”li”tepe olduğu hece canavarlarının “li”yi
yutmadığı yıllara ait o horoz fotoğrafındaki kırmızı ibikli aksi şey. Bilen
bilir güçlüydü çevikti bizim ekmek ayvalarının yegane bekçisiydi. Mahalledeki
tüm çocuklara racon keserdi, gaga atardı, kanat çırpardı. Kaldırımları
parseller gelene geçene tos atardı. Keçi gibi inatçı bir horozdu. Garip çin mitolojisinde
de keçi horoza tekabül eder bu da keçi gibi inatçı ama hem cinslerine göre
yakışıklı bir horozdu. Ey gidim. Lâkin (bak ikinci kez lâkin diyorum-üç oldu-)
vakitsiz öttü rahmetli. Horozumuzu damdan dama uçurdular sonrada kaçırdılar!
Acaba diyorum bir tavuğu olsaydı daha mı sakin olurdu? Yalnızdı hayvancaaz
ağresifti.
