11 Nisan 2012 Çarşamba

Ne düşünüyorsun

diye soruyor arada feysbuk, ne düşünüyorum; Bu dokunmatik ekranı olan aletlerle milyonlarca insanın parmak izi ve kimlik bilgileri ruhları duymadan kaydedilebilir. Olmaması için bir neden yok...Bunun yanında telefonlarınızın dinlenmesi çok da önemli değil gibi duruyor...Şu dünyanın haline bak...Ne yaparsan yap çemberin dışında kalamıyorsun. Yeni teknolojiler sayesinde bu yaşamda var olduğumuz sürece herşeyimizin talan edileceği garanti. Okan'da salı gecesi yayınlanan programında; şehirden teknolojiden uzakta kalan nehirde balık tutan adamın kendini sadece pasifize ettiğini söyledi. Sen kendini pasifize etmezsen sistem seni pasifize ediyor. Şu paranın kral olduğu hayatta senin daire sahibi olman için çabalayan bir ailen yoksa sen hayat boyu altında oturduğun damın kirasını ödemek için çalışmak zorunda kalmayacak mısın? Yoo ben elime yamru yumru, ağaç dalından yontulmuş uzun bir baston alıp ipek yolu boyunca volta atmak istiyorum. Söyler misin ödenmesi gereken sağlık sigortası bedeli (bu işsizliğimde bide bu çıktı başıma), burs, kurs, kira, yol giderleri, internet ve onun bağlı olduğu telefon faturası ve bunun gibi küççücük şeylerin parasını kazanmak zorunda olmanın dışında ne beni engelleyebilir! Ben bu yaşamı nasıl sömüreceğim arkadaş, nereye varacak bunun sonu. ÖÖF BEEH

9 Nisan 2012 Pazartesi

Anne mobbingi


Meral Okay'ın ölüm haberi haftanın ilk günü bomba gibi düştü gündeme. Böyle yetenekli, sevgiyi, aşkı kendine özgü güzellikte anlatabilen nadir insanların gidişi gerçekten acı veriyor. Bugün ilk defa eşinin ardından ona olan aşkına dair yazdıklarını okudum. Anlattıkları hayatta bir kez söylenebilecek şeyler. "Aşk bir sızma halidir" demiş Meral Okay, tıpkı televizyon denen o küçük kara kutudan bizim hayatlarımıza sızması gibi. Hikayelerinde insana dair anlattıkları ile içinde yaşadığı toplumla nasıl güzel bağlar kurmuş, bizi bize anlatmış. Meral Okay gibiler bir kere girdi mi o kara kutuya bir daha çıkamaz, çok uzunca yaşasaydı bile bizim için gidişi hep erken olurdu. Her güzel şeyin bir başlangıcı vardır. O'da bize güzel başlangıçlar bıraktı. İyi yolculuklar usta...


Çok sigara içermiş en son ince uzun purolardan içtiğini okudum. Bazen sevdiklerimizin kalbini kırmak uğruna kötü alışkanlıklarını terketmeleri için ciddi baskı uygulamalıyız diye düşünüyorum. Belki sigara her zaman birinci neden değildir ama büyük bir tetikleyici olduğu kesin. Whitney Houston gibi dev bir yetenekde bağımlılığı yüzünden öldüğünde yine aynı şeyi düşünmüştüm. Bana kalırsa birileri bu işi görev edinip zorla bu insanların kendilerini tüketmelerine mani olmalı hatta böyle kamuya mâl olmuş dev sanatçılar için özel mobbing uygulayanlar, kamusal kurumlar filan olmalı. Bende bir ara bu sigara denen çubuğu tüttürmüştüm. Annem bu duruma her zaman ve her koşulda, yılmadan çok aşırı tepkiler vermiştir. Ben inatla kaçak göçek sigara içmeye direnip; yeter artık bil anne ben sigara içiyorum al gör dediğimde ve bunu her söylediğimde bile O'da inatla elimde her sigarayı görüşünde sanki beni ilk defa öyle görüyormuş gibi hayretler içinde kalıp, beni daima sigaraya özenen 10 yaşındaki bir çocuk gibi azarlıyordu. Bu şekilde davrandığı için sigarayı hep gizli saklı içmek zorunda kaldım ve her içişimde annem aklıma geldiği için vicdan azabı çektim. Gecenin kör karanlığında bile bir kaç saat önce evin taaa öbür ucunda balkon camından dışarı sarkarak tüttürdüğüm çubuğun kokusunu alıp, gelip hesap sormayı hiç ihmal etmezdi. Öyle güçlü koku alıyor ki o da ayrı bir yazı konusu olur. Ama bu güçlü anne mobingi için minnettarım. İyi ki böyle davranmış, iyi ki abartmış, zorlamış, vicdan yapmış. Sigara içmekte bir özgürlük evet ama sevdiklerimizin bunun karşısında verdiği tepkiye sahip olabilmekte büyük ayrıcalık. O yüzden siz siz olun daima sevdiklerinizin zararlı alışkanlıklarının karşısında olun.




Yazıyı ustanın sözüyle sonlandırmak istiyorum. "Aşk kendinden vazgeçme halidir, kendi benliğini ezmeden 'biz' olma halidir" Meral Okay



Büyükanneler hakkında


"Bugün dünyada en iyi iletişim yolu nedir? Televizyon? Hayır. Telgraf? Hayır. Telefon? Hayır? Bir kadına anlatın..."

Sosyal paylaşım ortamlarında karşılaşabileceğiniz türden bir kısa sunumu buraya aktarmak istiyorum. Çünkü hikayesi her yerde karşılaşabileceğiniz türden değil. Hepimizin hayata, başarılı olmaya, sevmeye, değer vermeye ait edindiğimiz tonlarca güzel tecrübe var ve hepimiz herşeyi ne kadar da iyi biliyoruz. Evet bu doğru.
Ama unuttuğumuz bir şey var, insan unutur. Doğamız böyle, yoksa yaşamımızda yeni heyecanlara sahip olamazdık, bu iyi bir şey. Fakat bazı şeyleri düzenli olarak kendimize hatırlatmamız gerekiyor. Bir gün bu videoda anlatıldığı gibi muhteşem bir tecrübeye sahip olmayı diliyorum.

Bu video büyükanneler hakkında.

" Önce sizi umursamazlar
Sonra size gülerler
Sonra savaş açarlar
Sonra siz kazanırsınız..."   Mahatma Gandhi

Bir yalınayaklar hareketinden öğrenilenler. (TED'e ve bu vidyoyu hazırlayanlara teşekkürler)






8 Nisan 2012 Pazar

...

FAYDASI %100 BİLE OLSA EĞER İNSANLARA ÜCRETSİZ BİR HİZMET SUNUYORSAN İTİBARI ÖDENMEYEN BEDELİ KADAR OLUYOR YANİ SIFIR.

5 Nisan 2012 Perşembe

Madde 595:

"Tarih bir tahrifden ibarettir. Tarih, geçmişten geleceğe uzanan ve bugün gördüğümüz bir rüyadır. Bütün rüyalar gibi tarih de yorumlanabilir; ama görülürken değil.

"Madde 595: Çare yok dünyadan gideyim gayrı

Çare...................bulunacaktır "

                                 Oğuz Atay - Tutunamayanlar

Sayfa 246'dan sonraki boşlukta yine sen geldin aklıma. Seni hatırlamak için hiç bir boşluğu ıskalamıyorum desem yeridir. Bu kitap boşluğunda da seni hatırlamışken, kursa gitmek üzere bindiğim minibüs o esnada Çalışlar Caddesi'nden geçiyorken, kulaklığımdan içime bu şarkı doluyordu; "git gideceksen bekleme farklı değilsin sende..."

Hemen ardından atomların harika dünyası'na ait bir parça başladı. "Dur gitme, beni böyle öldürme, sus dinle, şehir çok sessiz bu gece, sonunda anladım..." hiç kimse benim yalnızlığımı alıp götüremedi boşluklarımdan. Ben, işte ben ve öyle neşeli, canlı, hayat dolu boşluklarım.

Öyle
Beklentilerimiz var
Başkalarının beklentilerini bekleyemeyiz
Ömür çok dar

Günün şarkısı bu değil ama, doğum günü hediyesi olarak
sen istemesende seni öpmek isterdim. Ama nasılsa sen yoksun, o zaman bu şarkı senin için Genç Osman... Yazının son şarkısı olarak ise biliyorum genç biri için "yaşlı bir şarkı" hem yaz geliyor, hava günlük güneşlik ve neşeli. İstemezsen dinlemeyiver. Goodby blue sky


2 Nisan 2012 Pazartesi

dutlu kurbağalı tuzlu sulu yazı










dutu dalından yemeyi severim
çalıntı bir yaz günüydü
en son yediğim dutları
tuzlu eller tutuşturuvermişlerdi
dudaklarımın ucuna
henüz tam olmamışlardı ama
yediğim en güzel dutlardı
hâlâ
üzerine başka bir dut yemek istemem

                         &











Öptüğüm bütün adamlar kurbağaya dönüştüler.

                         &

Uzaktan Sinderalla gibiyim
Yaklaşınca bulaşıkçı kadına dönüşüyorum
Uzaktan sevmeyi seviyorum

                         &

İçinden deniz geçen adamı görürsen O'na de ki
Bir daha görüşemeyeceğiz mâdem
Bâri bir tutam tuz göndersin
Salatalarım için


Soru neydi?


Burs parası almak için İstanbul Büyük Şehir belediyesinin Fatih Unkapanı'ndaki eski binasının önünde dizilmişiz. Her tarafımızdan öğrencilik akıyor, haliyle fakiriz. Aş evi kuyruğu gibi upuzun bir sıra caddelere kadar aşmış. Önümde ve arkamda benimle beraber bekleyen öğrencicikler var, hiç birini tanımıyorum. Arada da birileri gelip gidip arabasını durdurup "bu ne sırası bu" diye soruyorlar, burada ne bekliyorsunuz, ne kadar dingilsiniz filan der gibi. Gayet keyifliyim oysa, her soruya içimden sessizce komik cevaplar veriyorum, kendi kendime geyik yapıyorum ve karnımla ben gülüyoruz çaktırmadan. Derken bir normal yurdum ev kadını takmış eline çocuğunu yanımızdan geçerken birden yine benim yanımda duruverdi ( upuzun kuyrukta hep de benim dibime gelip soruyorlar, sanki üzerimizde danışma yazıyor anacım ), "bu ne kuyruğu" diye sordu yanıma sokulup. Bir kaç saniye bekledim başkası cevap versin diye, öyle bir baktı ki suratıma nolur cevap ver der gibi, ı a enhhh peki peki dedim içimden ne olacak "ekmek kuyruğu" Sonrada hafiften güldüm mü karnım mıydı yoksa o. Hatırlamıyorum. Kadın birden küstü bana, dudakları aşağı düştü, onla alay ettiğimi sandı. ( ben kendimle alay etmiştim aslında ) Kırgın ve kırılgan bir sesle "ben bilmem neyi arıyordum onun için şey etmiştim" dedi. Ahhh boş boğaz dedim kendime naaptın tutamadın çeneni, sanki kadına dayak atmışım gibi hissettim, vicdan azabı çekmeye başladım. Sıradaki tanımadığım ötekiler hemen gerekli açıklamayı yaptıktan sonra bana bön gözlerle "pis, terbiyesiz, kafadan kontak" bakışı attılar.